Günümüzün etkili kalemlerinden birine sahip Kahraman Tazeoğlu. Artık O, Aşk kitaplarının en iyi yazarlarından biri. Düşününce ‘’Aşk’’ üzerine söyleyecek ne çok sözü, kuracak ne çok cümlesi var… Ve okurken yazarak karşımıza çıkaracak ne çok hikayesi var…
Her hikayeden bir ‘’Aşk’’ çıkar mı bilmem ama her ‘’Aşk’’tan güzel hikayeler çıkar!
Benim için en iyisi olan bu kitabı için; Kahraman Tazeoğlu ile yeniden buluşmak çok iyi geldi…
Annesi Amerikalı, babası Türk olan Derya, dünyaya gelir gelmez kendini suda bulur. Babası Hint ve Pasifik okyanuslarının derinliklerini araştıran, dünyanın en modern araştırma gemisinde görev alan bir bilim adamı iken; annesi Amerika’da bir kolejde yüzme öğretmenidir. Denize aşık bir ailede dünyaya gelen Derya’da zamanla iyi bir yüzücü ve dalgıç olur.
Ailesi yaşamını Amerika’da devam ettirirken; Derya lüks bir semtte, lüks bir evde İstanbul’ da yalnız yaşamaktadır. Ancak ailesi, gözlerini arkalarında bırakmayacaklarını bildikleri, hem aile dostları hem de Derya’nın yüzme hocası olan Mehmet Bey’e emanet ederler.
Çok hırslı bir dalgıç olan Derya, dünya şampiyonasına hazırlanır. Tek amacı dalış şampiyonunun rekorunu geçmek ve ülkesine bu alanda dünya rekorunu kazandıran ikinci sporcu olmaktır.
Hayatında, hocasının hiç sevmediği ama kendisinin aşık olduğu zengin bir ailenin tek çocuğu olan nişanlısı Ömer vardır. Aylar sonra gerçekleşecek şampiyona zamanına kadar; Ömer maddi olarak kullanabileceği her şeyle Derya’nın yanında olur. Onun moral ve motivasyonu, mutluluğu için elinden geleni yapıp, hep yanında yer alır. Tek istekleri Sicilya’da gerçekleşecek bu yarışmadan sonra bir an önce evlenmektir. Her ne kadar babasına aşık olan Derya; Ömer’i babası kadar sevecek, şefkat gösterecek, anlayışlı, zeki bulmasa da kalbinin tamamını ona ait hisseder.
Babasının tuttuğu özel tekne, dalış ekipmanları, Mehmet Hoca ve sevdiği erkeğin desteğiyle Derya var gücüyle çalışır ve geçmesi gereken suyun derinliğine rahatlıkla girebilmektedir artık.
Zaman hızla akıp giderken, yaz dönemi kısa bir süre işlerinin başında olması gerektiğini söyleyen Ömer hiçte davrandığı, göründüğü gibi biri çıkmaz. Derya onu havaalanında yabancı bir kadınla sarmaş dolaş yakalar. Bu duruma Mehmet Hoca’da şahit olur. Birkaç gün kendine gelemeyen Derya durumdan bahsetmek için annesini aradığında; babasının Akdeniz’ de bir araştırma gemisinde olduğunu, fırtınadan dolayı iletişim kuramadıklarını, en kısa zamanda haberdar edip kendisini arayacaklarını duyar. Kendisine ulaşmaya çalışan hocasına da iyi olduğunu söyleyerek kendisinden uzak tutar. ‘’Yürüyen bir yara’’dır artık Derya. Son olarak Ömer’ e uzun bir mail yollayarak, yarasının kanını akıtır…
Tüm yaşananları unutmaya ve babasına bu rekoru armağan etmeye karar veren Derya; tüm çabasıyla çalışmalara geri döner. Artık hazırdır…
Hayat her zaman senin planların doğrultusunda gitmez; bazen de kendi planlarında seni sürükler. İşte Derya’nınki de planlayan değil, sürüklenen kısmına denk gelir. Yarışmaya bir hafta kala babasının gemisi Malta açıklarında fırtınada batar, kurtulan olmadığı gibi cesedine dahi ulaşılamaz.
Derya’nın geçirdiği krizle kendisine zarar verdiği haberini alan annesi apar topar Amerika’dan gelir ve kızının yanında yaşamaya karar verir.
Babasının yokluğunu atlatamayan Derya sonunda bir gece evden çıkar ve kararını verdiği yere doğru ilerler. ‘’Suda hayatta kalmasını en iyi bilen, ölmesini de en iyi bilendir,’’ der ve kayalıkların dibine giderek intihar etmek için hazırlanır. Tam o sırada kayanın üzerine bırakılmış bir mektup bulur, alıp okur ve onunda bir intihar mektubu olduğunu anlar. Mektubun sonunda bir isim vardır: Burak.
Biraz daha yaklaştığında Derya Burak’ı ve gözlerinin önünde kendini denize bırakışını görür. Aynı gün, aynı dakika, aynı amaç için gelen iki insan! Bir süre ne yapacağını bilemese de ardından suya atlar. Karanlık sularda bir süre aradıktan sonra Burak’ı baygın haliyle yakalayan Derya kıyıya çıkarır. Etraftakilerin yardımı ve gelen ambulansla Burak hayata döndürülür. Hastane tedavileri bittikten sonra, karakola götürülürler. Derya annesine ve Mehmet Hoca’ya ulaşır. Serbest bırakıldıktan sonra Burak’ı evine bırakmaya ikna ederler. Gittikleri yer oldukça uzak bir semttir. Sonunda vardıklarında Burak teşekkür eder ve bir gecekonduya girer…
O günden sonra annesi Derya’yı yalnız bırakmaz ve her yere birlikte giderler. Zaten Derya’da annesi dışında kimseyle konuşmaz. İntihar girişiminden sonra bir daha denize hiç girmez. Bir süre düşünen Derya, Burak’ın orda intihar etmesinin kendisinin yaşama şansı olduğunu fark eder ve teşekkür etmek ister. Mehmet Hoca’yı arar ve hatırladıkları o gecekonduda Burak’ı bulmak için giderler. Önce evde bulamazlar ama komşusundan, hakkında bir sürü şey öğrenirler: Kimsesiz olduğunu, ailesini Sakarya’da ki depremde kaybettiğini, tüm parasını kitaplara verdiğini, kadın kuaförü olduğunu…
Bir süre bekledikten sonra Burak gelir. Sahip olduğu derme çatma birkaç parça eşyalı, damı akan, rutubet kokan yuvasına kabul eder misafirlerini. Bu sefil evde edebiyatla süslü bir manzara vardır aslında. Çekingen, tutuk, mahcup halleri ve sehpasında yarım yamalak okuyabildiği notlardan iyice merak uyandırır Derya’da. Hayatının iki tesellisinden bahseder Burak; ’’okumak ve yazmak,’’ der…
Mehmet Hoca’nın kanının kaynadığı Burak’ la Derya kısa sürede birbirlerinin yaralarını deşmeye, başlarken farkında olmadan sarmaya da başlarlar. Burak’ın da Derya gibi bir aşk yarası vardır aynı zamanda. Biri terkediliş biri aldatılmışlık yaşamıştır. Derya ne kadar atlatmış olsa da Mehmet aşkının acısına hala bağlıdır, hala umutsuzca umutludur.
Denizsiz yaşayamayan Derya artık deniz görmek istemez, dalmaktan vazgeçer çünkü dalarsa çıkmak için bir nedeni kalmadığını fark eder. İşte bu durumda Burak yeniden destekle, babasına verdiği sözü yerine getirmesini söyler ve onu çalışmalara başlaması için ikna eder. Hala babasının cesedinden haber yoktur. Derya da kötü şartlarda yaşamasından üzüntü duyup, abisiyle ölmeden önce hayalini kurdukları eve sahip olabilmesi için Burak’ı ikna etmeye çalışır. Birlikte çalışıp başlangıç olarak Derya’ya yakın ve temiz bir evde yaşamaya başlar.
Ortak kaderleri; ölüm ve ayrılık olan bu iki insan, ne desteklerinden ne de verdikleri sözden vazgeçmezler. Tam da babasının öldüğü yerde yapılacak şampiyona için Derya var gücüyle çalışmaya başlar. Durumunun iyiye gittiğini gören annesi de arama çalışmalarına katılmak için Amerika’ya geri döner.
2016 yılbaşı hediyesi olarak; Derya telefon kullanmayan Burak’a cep telefonu hediye ederken, Burak’ta ona ikisinde de birer tane olacak şekilde, sayfaları tamamen boş olan ‘’Aşk’la Kal’’ adlı kendi yaptırdığı kitabı hediye eder. Boş sayfaları dolduracaklar ve zamanla birbirlerine okuyacaklardır… Okuduklarında Derya, hayata karşı dik duruşunu sergilerken; Burak hep kaybettiği aşkını yazar. Ancak bir gece bu durumla Derya’yı kaybedeceğini fark eder ve eski aşkına dair ne varsa hepsini gözlerinin önünde yakar…
Zaman gelir. Şampiyona günü; annesi, ekibi, hocası, Burak Malta’ya gelmiş inançları ile Derya’yı beklerler. Babasını düşünerek derinliklere dalar; kalbi, kulakları delice zorlanır ama karşılaştığı babasının hayali ile başarır, rekoru kırar. Bir süre sonra babasının cesedi de bulunur…
Vakit kaybetmemeleri gerektiğini ve başından beri istediği için Mehmet Hoca; Burak’ la Derya’ ya geleceklerinin kapısını açmada büyük bir organizasyonla destek verir…
Artık Derya ve Burak; birlikte yaşama sarılan, birbirlerinin yaralarını saran, birbirlerine iyi gelen ve ‘’Aşkla Kal’’ an iki insandır…
Yorum yaz:
0 comments: